-
1 göre
по* * *послелог, -e1) согла́сно чему, в соотве́тствии с чем; по, соотве́тственно чему, су́дя по чему, в зави́симости от кого-чего; сообра́зно; сравни́тельно, в сравне́нии с чемadamına göre — в зави́симости от челове́ка; смотря́ кто
bana göre — по-мо́ему; по моему́ мне́нию
bana göre hava hoş! — мне всё равно́!
basına göre — по о́тзывам пре́ссы
buna göre — сообра́зно с э́тим, согла́сно э́тому, соотве́тственно э́тому
bu duruma göre — согла́сно э́тому положе́нию
emeğe göre ödeme — опла́та по труду́
kanunlara göre davranır — он поступа́ет в соотве́тствии с зако́нами
plâna göre — по пла́ну, в соотве́тствии с пла́ном
sana göre — а) по-тво́ему; б) по тебе́, подходя́щий для тебя́
son modaya göre giyinir — она́ одева́ется по после́дней мо́де
2) в сочетании с глаголом в форме dığına göre как..., соотве́тственно с..., сообра́зно с..., су́дя по..., исходя́ из..., так как...Anadolu Ajansının bildirdiğine göre — как передаёт Анатоли́йское аге́нтство
bildiğime göre — наско́лько / как мне изве́стно
duyduğuma göre — как я слы́шал
3) в сочетании с глаголом в форме masına су́дя по тому́, что...; так как, хотя́ -
2 per
prep. eliyle, aracılığı ile, vasıtasıyla, başına, göre, nazaran, gereğince* * *her* * *[pə:]1) (out of: We have less than one mistake per page.)...-de/-da,... başına2) (for each: The dinner will cost $15 per person.) her biri için,... başına3) (in each: six times per week.)... başına, sırasında•- per cent -
3 je
je [je:]I adv1) ( jemals)wer hätte das \je gedacht! bu hiç kimsenin aklına gelir miydi!;es ist schlimmer denn \je eskisinden daha beter;seit eh und \je kalubeladan beri, bildik [o bildim] bileli2) ( jeweils) -er, -ar, -şer, -şar;ich gebe euch \je zwei/drei/vier/sechs/neunzig Stück size ikişer/üçer/dörder/altışar/doksanar tane veriyorum, her birinize iki/üç/dört/altı/doksan tane veriyorum;es können \je zwei Personen eintreten her defasında iki kişi girilebilir, ikişer ikişer girilebilir;\je beteiligter Student katılan her öğrenci başına\je Kopf/Person/Stück adam/kişi/tane başına;\je zur Hälfte yarı yarıyaer wird vernünftiger, \je älter er wird yaşlandıkça uslanıyor;\je nachdem, ob er Zeit hat... zamanı [o vakti] olup olmamasına göre...;\je nach Größe boya göre;willst du mitgehen? — \je nachdem ( fam) ( vielleicht) gelecek misin? — belki; ( das hängt noch davon ab) gelecek misin? — duruma bağlı;wir entscheiden uns \je nachdem, ob es uns gefällt hoşumuza gidip gitmemesine göre karar vereceğizIV interj;oh \je! ne yazık!, vah vah! -
4 für
1) ( zugunsten von) için;\für dich/mich senin/benim için;kann ich noch etw \für Sie tun? sizin için bir şeyler daha yapabilir miyim?;ich bin \für deine Idee düşüncenden yanayım;ich bin \für den Frieden barıştan yanayımsich \für etw entscheiden bir şey için karar vermek;\für sich ( allein) tek başına;das F\für und Wider lehte ve aleyhte2) ( im Verhältnis zu)er ist sehr groß \für sein Alter yaşına göre boyu çok uzun;das ist eine Sache \für sich bu kendi çapında bir iş, bu başlı başına bir iş3) ( zeitlich) için;\für einige Wochen birkaç haftalığına [o hafta için];ich gehe \für zwei Jahre ins Ausland iki yıllığına [o yıl için] yurt dışına gidiyorum;\für immer ilelebet;\fürs Erste ilk başta4) Jahr \für Jahr yıldan yıla;Tag \für Tag her Allahın günü;Schritt \für Schritt adım adım;Wort \für Wort kelimesi kelimesine5) ( wegen) için;ich \für meine Person benim için, bana göre, kendi payıma6) ( zum Zweck) için;ein Mittel \für Kopfschmerzen ( fam) baş ağrısı için ilaç;\für nichts und wieder nichts boşu boşuna7) ( anstelle von) yerine;ich bin \für ihn eingesprungen onun yerine geçtim;was verlangen Sie \für den Anzug? elbiseye ne istiyorsunuz?8) ( mit Fragepronomen)was \für eine Frage ist das? bu ne biçim soru?;was \für ein Pilz ist das? bu ne mantarı?;was \für eine komische Idee! ne komik bir düşünce!;aus was \für Gründen auch immer her ne sebepten olursa olsun -
5 je
je1. adv hep, hiç, genelde; beher(i), -(ş)er;der beste Film, den ich je gesehen habe şimdiye kadar gördüğüm en iyi film;je zwei (Kilo) ikişer (kilo);drei Euro je Kilo kilo başına üç öro;je nach Größe (Geschmack) boya (zevke) göre;je nachdem duruma göre2. konj: je …, desto … ne kadar … o kadar …;je länger, je lieber ne kadar uzun sürerse o kadar iyi;je nachdem, wie … … nasılsa ona göre -
6 душа
ruh,can,gönül; kişi* * *ж1) врз ruh; can; iç; gönülчелове́к то́нкой души́ — ince ruhlu bir adam
у него́ душа́ поэ́та — şair ruhludur
у меня́ на душе́ неспоко́йно — içim rahat değil
найти́ себе́ рабо́ту по душе́ — gönlüne göre bir iş bulmak
рабо́тать с душо́й — canla başla çalışmak
2) разг. can kişiу него́ на иждиве́нии пять душ — beş can geçindiriyor
там нет ни души́ — orada bir tek can kalmadı, orada cinler cirit oynuyor
на ду́шу — adam başına
на ду́шу населе́ния — nüfus / kişi başına
••душа́ моя́! — canımın içi!
э́то был поэ́т в душе́ — ruhan bir şairdi
он смея́лся от души́ — içinden gelerek gülüyordu
от всей души́ — candan yürekten
откры́ть кому-л. свою́ ду́шу — ruhunu açmak
отда́ть бо́гу ду́шу — ruhunu teslim etmek
ско́лько душе́ уго́дно — canının istediği kadar
пе́сня брала́ за́ душу — şarkı içine işliyordu insanın
-
7 iş
iş a PHYS Arbeit f; Tätigkeit f; Angelegenheit f, Sache f; Dinge n/pl; Lage f der Dinge; fam Geschichte f; Geschäft n, besonders pl Geschäfte n/pl; Erzeugnis n, Ware f (z.B. Glaswaren usw);iş açmak fig Scherereien machen;iş alanı Arbeitsgebiet n;iş başa düşmek sich durchbeißen müssen;iş başa gelmek etwas selbst tun müssen;iş başına! an die Arbeit!;iş başına geçmek eine Arbeit übernehmen; an die Arbeit gehen; eine (gute) Position bekommen;iş başında bei der Arbeit;iş(ini) bilmek seine Sache verstehen;iş bölümü Arbeitsteilung f;iş çıkarmak viel Arbeit machen; Scherereien machen;iş değil scherzh … ist kein Meisterstück;-i iş edinmek sich (D) etwas (A) zur Aufgabe machen;-e iş etmek jemandem Scherereien machen;iş giysisi Arbeitsbekleidung f;iş göremezlik Arbeitsunfähigkeit f;iş görmek arbeiten; (zur Arbeit) taugen;-e iş göstermek jemandem Arbeit zuweisen;iş güç Erwerb m, Beschäftigung f;iş güç sahibi Erwerbstätige(r); gewerbetreibend;iş hukuku Arbeitsrecht n;iş(in) içinde iş var es steckt etwas dahinter;iş istasyonu EDV Workstation f;iş işten geçti vorbei ist vorbei;iş kazası Arbeitsunfall m;iş mi? was ist das schon …?;iş olanağı Arbeitsmöglichkeit f;iş olsun diye (wie) ein Gschaftlhuber;iş saatleri Arbeitsstunden f/pl;iş sözleşmesi Arbeitsvertrag m;iş teşviki kanunu Arbeitsförderungsgesetz n;İş ve İşçi Bulma Kurumu Arbeitsamt n (Türkei);-de iş yok von … (D) hat man nichts; (da) ist nichts dran;iş zamanı Arbeitszeit f;-i işe almak anwerben (A); einstellen;işe bak! sieh mal (einer) an!;işe girmek seinen Dienst antreten;-in işi aksi gitmek fig fam danebengehen;işi azıtmak es zu weit treiben;-in işi başından aşkın überlastet, mit Arbeit überhäuft;-in işi bitmek erledigen (A); fig erledigt sein;-in işi çıktı er hat etwas zu tun bekommen;-in -e işi düşmek: size bir işim düştü ich wende mich an Sie um Hilfe, ich habe ein Anliegen an Sie;-in işi ne? was ist er von Beruf?;-in işi olmak: işim var ich habe zu tun;işi olmayan giremez Unbefugten Zutritt verboten;işi pişirmek fig unter einer Decke stecken; ein Techtelmechtel beginnen;işin başı der springende Punkt;işin içinden çıkmak fam (damit) klarkommen, es spitzkriegen;işin mi yok nicht wichtig, (ist) nicht tragisch;-e işin ucu dokunmak den Schaden (G) haben;işin ucu bana da dokunuyor das betrifft mich auch;işin üstesinden gelmek fam hinkriegen, managen;-i işinden çıkarmak jemanden entlassen, fam rauswerfen;işinden olmak seine Stellung verlieren;(kendi) işine bak! kümmere dich um deine (eigenen) Angelegenheiten!; arbeite weiter!; mach weiter!;işine gelmek jemandem gelegen kommen;işine göre je nachdem;işten anlamak etwas von der Sache verstehen;işten almak hinauswerfen, fam rausschmeißen;işten (bile) değil kinderleicht -
8 үзбаштан
kendi başına, keyfi, kendi istediğine göre, kafasına göre, istediği gibi -
9 ayak
нога́ (ж) но́жка (ж) стопа́ (ж)* * *озвонч. -ğı1) нога́, но́ги; ла́па ( животного) ла́пка ( насекомого)ayak ayak üstüne atmak — положи́ть но́гу на́ ногу
ayağını çıkarmak — разува́ться, снять о́бувь
ayağını giymek — обува́ться, наде́ть о́бувь
ayağına [iyi] oturmak — прийти́сь по ноге / впо́ру
ayağı[nı] vurmak — натере́ть но́гу
arka ayak — за́дняя нога́
ön ayak — пере́дняя нога́
yalın ayak — босико́м
2) но́жка; подпо́рка, опо́ра, сто́йка, сва́я3) прито́к реки́4) водоотво́дный кана́л; рука́в, свя́зыва́ющий два водоёма5) шагayak sesi — зву́ки шагов
ayak uydurmak / değiştirmek — идти́ в но́гу, взять но́гу
6) ступе́нькаotuz ayak merdiven — ле́стница в три́дцать ступе́нек
7) уст. фут, каде́м (мера длины, = 30,5 см)8) ри́фма ( в фольклоре)••ayağı kayana yol gösteren çok olur — посл. когда́ челове́к упадёт, тогда́ ему́ начина́ют пока́зывать доро́гу, по кото́рой он до́лжен был идти́; вся́кая по́мощь нужна́ во́время
ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim? — погов. что ска́жешь - тебя́ казни́ть или поми́ловать? (говорится человеку, который редко заходит)
ayağının bastığı yerde ot bitmiyor — погов. у него́ под нога́ми земля́ гори́т
ayağını yorganına göre uzatmak — погов. по одёжке протя́гивай но́жки
- ayakta- ayaktan
- ayağını alamamak
- ayağı alışmak
- ayağının altına almak
- ayaklar altına almak
- ayağının altına karpuz kabuğu koymak
- ayağının altında
- ayak altında dolaşmak
- ayakların altında dolaşmak
- ayak atmak
- ayak atmamak
- ayak bağı
- ayağının bağını çözmek
- ayağını bağlamak
- ayağına bağ vurmak
- ayak basmak
- ayak basmamak
- ayağına çabuk
- ayağına çağırmak
- ayağını çekmek
- ayağını denk almak
- ayağını denk basmak
- ayak diremek
- ayak divanı
- ayağına dolaşmak
- ayağına dolanmak
- ayağı düşmek
- ayağına düşmek
- ayağı düze basmak
- ayağına geçirmek
- ayağına gelmek
- ayakları geri geri gitmek
- ayağına getirmek
- ayağına gitmek
- ayağı ile gelmek
- kendi ayak ile gelmek
- ayağına ip takmak
- ayak işi
- ayağına kadar gelmek
- ayağa kaldırmak
- ayağa kalkmak
- ayağına kapanmak
- ayağına iniyor
- ayaklarına kara su iniyor
- ayağını kaydırmak
- ayağını kesmek
- ayak kirası
- ayağının pabucunu başına giymek
- ayağının pabuçu olamamak
- ayağına sıkı
- ayağı suya ermek
- ayak sürtmek
- ayağı şaşmak
- ayağına taş değmek
- ayağı taşa dokunmak
- ayağının tozuyla
- ayağının tozu üstünde
- ayakta tutmak
- ayaklarının ucuna basarak
- ayağı uğurlu
- ayağı üzenğide
- ayağı yere değmemek
- ayakları yere değmemek
- ayağı yerden kesilmek
- bir ayağı çukurda
- bir ayağı öbür dünyada -
10 заявление
bildiri,demeç; dilekçe* * *с1) bildiri; bildirge; demeç (-ci); açıklamaопубликова́ть совме́стное заявле́ние — ortak bildiri yayınlamak
предвы́борное заявле́ние э́той па́ртии — bu partinin seçim bildirgesi
сде́лать заявле́ние для печа́ти — basına demeç vermek; bir basın açıklaması yapmak
по заявле́нию подсуди́мого — sanığın ifadesine göre
2) dilekçeпода́ть заявле́ние — dilekçe vermek
-
11 проникать
несов.; сов. - прони́кнуть1) girmek; sızmakв дом прони́кли во́ры — eve hırsız girdi
со́лнечный свет туда́ не проника́ет — oraya güneş ışığı girmez, orası güneş görmez
на глу́бине, куда́ не проника́ет со́лнечный свет — gün ışığının nüfuz edemediği derinlikte
из щеле́й проника́л свет — yarıklardan ışık sızıyordu
ве́тер сюда́ не проника́ет — rüzgar buraya vurmuyor
2) nüfuz etmek; sızmakрекла́ма прони́кла во мно́гие сфе́ры жи́зни — reklam hayatın birçok alanına nüfuz etti
в их ряды́ прони́кли посторо́нние элеме́нты — saflarına yabancı unsurlar sızdı
по прони́кшим в печа́ть све́дениям — basına sızan haberlere göre
3) yayılmakэ́ти иде́и все глу́бже проника́ли в ма́ссы — bu düşünceler yığınlar arasında gittikçe geniş ölçüde yayılmaktaydı
-
12 adam
"1. man. 2. human being. 3. person, individual. 4. a good person. 5. employee; servant; retainer; helper. 6. agent, representative. 7. follower, supporter, man. 8. one, a person. 9. prov. husband, man. Adamım! colloq. My friend! - adama defans sports man-to-man defense. - adama savunma sports man-to-man defense. - almamak (for streets) to be very crowded with people, be teeming with people. - azmanı enormously large person. - başına apiece, each, for each person. - beğenmemek to be overcritical of people. - boyu the height of a man. -ını bulmak /ın/ to find the right person to do (a job). -a çevirmek /ı/ to put (something) in good repair, put (something) in good shape. - değilim! colloq. I´ll be damned. -a dönmek/benzemek to look presentable; to look like somebody; to look like something. -ına düşmek (for a job) to come the way of someone who is really suited to do it. - etmek /ı/ 1. to be the making of (someone); to mature, make a man/a woman of. 2. to put (something) in good repair, rejuvenate. 3. to set (a place, an organization) to rights, put (a place, an organization) on its feet; to make (a place, an organization) into something, make (a place, an organization) thrive. - evladı a person of good family and upbringing. - gibi 1. properly, suitably, in the right way. 2. worthy, genuine, real. -ına göre (adapting one´s approach) to suit the individual. - içine çıkmak/karışmak to mix with people. - istemek (for a project, for someone) to require a good man, need a person who´s really worth his salt. - kaldırmak to kidnap someone, abduct someone. - kıtlığı/yokluğu shortage of qualified and capable people. - kullanmak 1. to know how to use someone for one´s own benefit. 2. to know how to get someone to work, know how to get work out of someone, know how to work someone. - olmak 1. to grow up and become a responsible member of society. 2. (for something in disrepair) to be given a new lease on life, be put in good repair. -ı olmak /ın/ 1. to be very good at, be highly skilled in (a job). 2. to be the right person for (a job). 3. to be (someone´s) man, be one of (someone´s) men, be in the employ of; to be a retainer of. 4. to be someone whom one can rely on, be someone whom one can trust. - öldürmek to murder someone, commit murder. - sağmak to trick a man out of his money, milk people. -/insan sarrafı a good judge of people. -dan saymamak /ı/ see - yerine koymamak. - seçmek to show favor, play favorites, not to give a fair chance to everyone. - sen de! colloq. Don´t worry./Take it easy!/Never mind. - sırasına geçmek/girmek to win a place of respect and responsibility. - vurmak to commit murder. - yerine koymamak /ı/ to think (someone) to be beneath consideration, consider (someone) to be of no importance. "
См. также в других словарях:
nabzına göre şerbet vermek — (birinin) birinin hoşuna gidecek, gururunu okşayacak yolda davranmak Başına gelmeyen bela kalmadı. Azıcık nabza göre şerbet versen, başına bu dertler gelmezdi. A. Boysan … Çağatay Osmanlı Sözlük
National Intelligence Organization (Turkey) — Millî İstihbarat Teşkilatı Milli İstihbarat Teşkilatı Agency overview Formed 1965 Preceding agency Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT) Jurisdiction Government of Turkey Employees 5000 (full time) … Wikipedia
ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
anahtar — is., Rum. 1) Kilidi açıp kapamak için kullanılan araç, açar, açkı 2) Bir şeyin zembereğini kurmak için kullanılan araç, kurgu 3) Şifre yazmak ve çözmek için kararlaştırılmış olan yol 4) Somunları veya vidaları çevirerek sıkıştırıp gevşetmek için… … Çağatay Osmanlı Sözlük
TABİAT — (Tabia) Yaratılış, huy, karakter. * Âlem ve içindekiler. Şeriat ı fıtriyye. Hadiselerin ve varlıkların bağlı olduğu kanunlar. Allah, tabiatı yarattığı ve varlıkların nasıl hareket edeceğini kanunlariyle ve emirleriyle tayin ettiği halde Allah ı… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
bağımsız bölüm — is. Kat Mülkiyeti Kanunu na göre, bir binanın ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya elverişli ve bağımsız mülkiyete konu olan özel bölümü … Çağatay Osmanlı Sözlük
dizi — is. 1) Bir iplik veya tel üzerine dizilmiş inci, boncuk vb.nin oluşturduğu bütün, sıra İki dizi inci. 2) Herhangi bir bakımdan bir bütün oluşturan şeylerin tümü, seri İşte bütün eserlerini bir araya toplayacak olan bu dizinin başına yazılacak ön… … Çağatay Osmanlı Sözlük
e — ünl. 1) (e:) Başına getirildiği cümledeki kavrama göre çeşitli tonlar alarak birtakım duygular anlatan bir söz E, artık bu söze diyecek yok! 2) (e:) Soru vurgusuyla şaşma ve merak anlatan bir söz E, sonra! 3) (e:) Ardından gelecek söz ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hâl — is., li, Ar. ḥāl 1) Bir şeyin içinde bulunduğu şartların veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet Herkes hâline göre bir hediye verdi. H. R. Gürpınar 2) Davranış, tutum, tavır Bambaşka bir hâliniz vardır sizin. Merhametli bir insan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kabak — is., ğı, bit. b. 1) Kabakgillerden, sürüngen gövdeli, sarı çiçekli, birçok türü olan bir bitki (Cucurbita) 2) bit. b. Bu bitkinin türlerine göre yemeği ve tatlısı yapılan ürünü 3) Esrarkeşlerin kullandığı bir çeşit nargile 4) müz. Kabak kemane… … Çağatay Osmanlı Sözlük
madem — bağ., Ar. mādām Değil mi ki, diği için, diğine göre anlamlarında sebep göstermek için, başına getirildiği cümleyi daha sonraki cümleye bağlayan bir söz, mademki Bakma sen madem tanıdıkmış, bulur bir çaresini. Ç. Altan … Çağatay Osmanlı Sözlük